Sağlık Bilimleri Fakültesi - sbf@gelisim.edu.tr

Beslenme ve Diyetetik








 Selenyum: Bazı Kahramanlar Güzel Kokmaz


İstanbul Gelişim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Görevlisi Eda Merve Kurtuluş, selenyum minerali hakkında açıklamalarda bulundu.


Selenyum nedir?


Canlılar için alınması elzem olan ve günlük dozu biyolojik dokularda kilogram başına miligram (mg/kg) seviyede bulunan elementlere eser ya da mikro elementler denmektedir. Mikro elementler kas, kemik, bağ doku gibi dokuların temel yapısını oluşturmadıkları için kilogram ya da gram cinsinden salt çoğunlukta bulunma zorunluluğu taşımazlar. Ama bu durum mikro elementlerin önemi azaltmaz. Gerek bu temel dokuların oluşturulması gerekse metabolik reaksiyonların devamlılığı için gereken itici kuvvetin sağlanmasında çalışan enzimlerin çoğunun yapısında inorganik elementler kofaktör olarak yer alır. Enzimler için kofaktör özelliğinde olan demir, bakır, çinko, kobalt, manganez, molibden, krom, bor, flor ve iyot gibi elementlerin bulunduğu esansiyel eser elementlerin arasında yer alma tarihi daha yakın olması sebebiyle genç sayılabilecek bir element olarak selenyum da yer almaktadır.
 

Selenyum minerali hangi besinlerde bulunur?

Selenyum, periyodik cetvelin 4. periyodunda 6a grubunda bulunan bir ametal olup, doğada dört farklı oksidasyon durumuna sahiptir. Bunlar selenyumun nötr olarak bulunduğu elementel hali;  -2 yüklü selenid hali; +4 yüklü selenit hali ve +6 yüklü selenat halleridir. Özellikle selenyum ve dimetilselenid ısıtıldığında kendine has, sarımsağı ya da sarımsak-nefesi andıran kokusuyla oldukça özeldir.
 
Doğada bulunan yüklü hali selenyumun organik moleküller ve su ile ilişkisini de belirler.  Suda biyoyararlanımı ılımlı olan inorganik selenat ve selenit bulunurken, organik selenyum bileşikleri selenometiyonin, selenosistein formunda daha yüksek biyoyararlanım ile tahıl ve sebzelerde başlıca bulunan selenyumu oluşturur. Özellikle sülfürlü aminoasitler olan metiyonin, sisteinden, sistin ya da γ-glutamilmetilselenosisteinden zengin besinlerde sık bulunan selenyum, kompleks yapıda olduğundan barsaktan direkt olarak emilemez. Sindirim esnasında aminoasitlerden serbestleşerek emilmesi gerektiği için emilimi sindirilen miktarın neredeyse %50’si kadardır. Bununla birlikte, zenginleştirilmiş gıdalarda ve takviyelerde ise, inorganik formdaki selenyum (sodyumselenit) kullanılmaktadır. Emiliminin %85-95’lik kısmı bağırsakta gerçekleşen selenyum, karaciğere taşındıktan sonra kanda albümin, selenyum taşıyıcı protein 1 (SEPP1) ve glutatyon peroksidaz -3 ile dolaşımda taşınır. Yağ doku dışında başta karaciğer, böbrek, testis, tiroit ve pankreas dokular olmak üzere tüm dokularda depolanabilen selenyumun günlük alım miktarının 70 μg/gün’ü aşmaması önerilmektedir. Yapılan çalışmalarda selenoproteinlerin, oksidatif stresi, endoplazmik retikulum stresini ve inflamasyonu azaltarak, organizmayı endotel hasarına karşı koruduğu iddia edilmiş; selenoproteinlerin eikosanoid üretimini kontrol edebilmesi ve vasküler tonusu düzenleyebilme yeteneklerinden de preeklampside yararlanılabileceği ileri sürülmüştür.
 
Selenyumun biyolojik önemi başlıca selenoprotein yapısına katılmasıyla sınırlı değildir. Redoks homeostazını düzenleyen glutatyon peroksidazın kofaktör olarak birleşeni olması ve iyodotironin deiyodinaz enziminin prostetik grubu olması da öne çıkan özellikleri arasındadır. Tiroit hormonuyla ilişkisi; iyot birimlerinin ancak selenyum varlığında uzaklaştırılarak aktifleşebilmelerine dayanır. Selenyumun eksikliğinde iyodotironin deiyodinaz enzim aktivitesi azalacağından, tiroksin hormonu (T4)’ün ihtiva ettiği 4 iyot atomundan birininin uzaklaştırılarak işlevsel olan triiyodotironine (T3) dönüştürülmesi sekteye uğrar. Bu durum T3 etkisini azaltacağından dolayı, negatif besleme sağlanamaz bu da selenyum eksikliğinde yüksek tiroit uyarıcı hormon (TSH) görülme sebebini açıklar.
 
Dolaşımda oksijen ve karbondioksit taşınımı ve becayişinden sorumlu olan ve olgun haline ulaştığında çekirdeğini kaybeden eritrositlerde özellikle kılcal damarlardan geçerken sürtünmenin etkisi ile lipit membranda hasar meydana gelmekte ve bu hasar eritrositlerin ömrünün yaklaşık 120 gün olmasının altındaki sebep olarak sayılmaktadır. Bu kısıtlı ömürde oksijen- karbondioksit taşınımı yapan eritrositlerin lipid membranları oksijen türevi süper oksitlerle reaksiyona girerek eritrosit membranındaki oksidatif hasarın artmasına sebep olur. Çekirdek DNA’sı olmadığı için membranı tamir edecek bölünme sinyalizasyonu gerçekleşmediğinden dolayı eritrositlerde bütünlüğünü sağlamak adına membranı koruyabilecek bir tamir mekanizması gereklidir.
 
Selenoprotein yapısında yer alan selenyum, glutatyon peroksidaz enziminin aktif merkezinde konumludur. Bu yapı enzimin gerek oksijen radikallerine gerek hidrojen peroksite ve lipit peroksidasyonuna karşı etkili olan serbest radikallere karşı önemli bir savunma hattı oluşturmasına yardımcı olur. Benzer şekilde 100 μg günlük selenyum takviyesinin temel bağışıklık hücresi CD4+’ün T-yardımcı-1'e (Th1) farklılaşmasını teşvik ederek, özellikle alerjik astımda belirgin fayda sağladığını iddia eden çalışmalar vardır.
 
Ne eksiği ne fazlası…
Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi (TÖBR) 2022 raporlarında yetişkin erkek ve kadının günlük alması gereken selenyum miktarı 55 µg olarak belirlenmiş, bu miktar 2016 yılında Türkiye Beslenme Rehberinde cinsiyetten bağımsız 70 µg şeklinde düzenlenmiştir. Türkiye’de yapılan çalışmalarda ise, günlük selenyum alım düzeyleri ortalama 30-44 µg/gün olarak tavsiye edilen günlük alım değerinin altında ölçülmüştür.
 
Selenyum toksisite gösterebilir bir elementtir. Özellikle solunum yoluyla doz aşımı olması durumunda nefeste ve terde sarımsak kokusu, solunum yolu iritasyonu, ağızda metalik tat, dermatit ve sindirim bozuklukları ile akut toksisite karakterize edilebilir. Kronik yüksek selenyum dozlarının diş çürüklerini arttığı gözlemlenmiştir.
 
Selenyumun kanserle olan ilişkisi durumu ise özetle “karmaşıktır”. 1958 yılında adenom ve karsinomaya yol açma nedeniyle FDA tarafından karsinojen maddeler listesine alınan selenyum, 1975 yılına dek bu sıfatını tutmuştur. Uluslararası Kanser Araştırma Enstitüsü tarafından yapılan çalışmalar sonucu karsinojenik olduğu görüşünü destekleyici yeterli kanıt olmaması gerekçesiyle de listeden çıkarılmıştır. 1980’lerin başlarındaki çalışmalarda ise gerek viral onkogenler gerekse transplantal tümörlerde gerçekleştirilen çalışmalarda yüksek doz selenyumun antikarsinojenik özelliklerinden yararlanabileceği bulgusuna rastlanmıştır.
 
Selenyumun eksikliğine dair bilinen hastalıklar ise Kashin Beck ve Keshan sendromları olsa da başta oksijenden çok etkilenen kırmızı çizgili kalp kası, miyokardit gelişiminin yavaşlatılması  ile akut böbrek hasarının azaltılmasında selenyumdan yararlanılmasına dair ilişki kuran yayınlar mevcuttur.
 
Yağlı tohumlar (brezilya cevizi, kaju), kabuklu yemişler, tavuk, balık, hindi eti, deniz ürünleri, tahıllar ve selenyumla zenginleştirilmiş yumurta, selenyum içeriği yüksek besinlerdendir. Deniz ürünlerinde yüksek konsantrasyonda bulunan selenyum miktarına, Türkiye’deki balıklarda bakıldığında en yüksek Se konsantrasyonu 0.294 µg/g değeriyle levrekte; en düşük Se konsantrasyonu 0.047 µg/g değeriyle sazanda görülmüştür.