Gaita materyali ilk kez, gıda zehirlenmesi ve ciddi diyareli hastalarda, ağız yoluyla 4. yüzyılda “Sarı Çorba” adıyla Çin’de verilmiştir. 16. yüzyılda yüksek ateş, ağrı, kusma ve kronik diyare/konstipasyonda kullanılmış olup 17. yüzyılda ise veteriner tıbbında kullanılmıştır.
İnsanda modern tıpta ilk kez 1958 yılında Eiseman ve arkadaşları, sağlıklı bireylerden aldıkları fekal mikrobiyotayı, dört kritik psödomembranöz enterokolitli hastaya, transplante ederek bugünkü FMT’nin temellerini atmışlardır. Türkiye de ilk kez Prof. Dr. Ahmet Uygun tarafından SBÜ Gastroenteroloji kliniğinde fekal transplantasyon gerçekleştirilmiştir.
Erişkinlerde İnflamatuvar bağırsak hastalıklarında, Hepatik ensefalopati, Çölyak hastalığı ve Hashimato tiroiditinde kullanım alanı bulmaktadır. Yapılan araştırmalar ve mevcut vakalar ileride gastrointestinal sistemden kaynaklanan birçok hastalığın tedavisinde fekal transplantasyonun kullanılabileceğini göstermektedir.
Yapılan çalışmalarda, sindirim sistemi hastalıkları dışında FMT’nin, otizmli çocuklarda hem nörolojik hem de gastrointestinal semptomlarda başarılı sonuçlar ortaya koyduğu bildirilmiştir.
Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi'ndeki bilim adamları yaptıkları araştırmalarla zayıf insandan alınan gaita örneklerinin obez kişilere transplantasyonunun obezite ile mücadele de yeni tedavilerin yolunu açtığını söylemektedirler.
Zayıf ve aşırı kilolu insanlarda yaşayan farklı bakteri popülasyonlarının farelere transplantasyonunun farelerin kilo vermesine veya kilo almasına neden olduğu ile ilgili birçok araştırma bulunmaktadır. Gelişen mikrobiyolojik analizler sayesinde obez ve zayıf insanların bakteri topluluk yapısı, sayısı ve biyo çeşitliliğinin farklı olduğu gösterilmiştir.
Yapılan bazı deneysel çalışmalar obez bir bireyden alınan mikrobiyota’nin, mikropsuz bir bağırsağa transplantasyonu sonucu, alıcının obez fenotipine ulaştığını göstermektedir. Geleneksel olarak büyütülmüş farelerden elde edilen bağırsak mikrobiyotası, mikropsuz farelere verildiğinde, vücut yağında ve insülin direncinde %60'lık bir artış meydana gelmektedir. Jeffrey Gordon liderliğindeki araştırmacılar, farelerin zayıf kadınlardan dışkı nakli aldıklarında zayıf kaldıklarını, örnekler obez kadınlardan geldiğinde kilo aldıklarını bulmuşlardır. Testler, Bacteroides adlı bakterinin zayıflarda daha bol olduğunu ve hayvanların fazla yağlanmasına engel olduğunu ortaya koymuştur.
Gordon, Science dergisinde yayınlanan yazısında belirttiği gibi bağırsaklardaki mikropların yapısının değiştirilmesini sağlıyan gıdalarlarla da obeziteyi tedavi eden yeni tedaviler geliştirilebilecektir.
İnsan vücudunda bizimle birlikte yaşayan çok sayıda mikroorganizma vardır. Büyük kısmı başta sindirim sistemi olmak üzere vücudun deri, genitoüriner sistem ve solunum sistemi gibi çeşitli bölgelerinde yerleşmiş olan mikroorganizmalara o bölgenin “florası”, yani “mikrobiyota”sı denir. Sağlıklı bireyde insan mikrobiyotası başta bakteriler olmak üzere, virüsler, mantarlar ve birçok ökaryotik mikroorganizmalardan oluşmaktadır. Anne karnında steril olan sindirim sistemi mikrobiyotası, doğumdan hemen sonra şekillenmeye başlar. Doğum şekli, anne sütü mikrobiyota oluşumunda ilk etkenlerdir. Bakteri popülasyonu beslenme, stres düzeyi, geçirilen enfeksiyonlar ve kullanılan antibiyotiklerle sürekli değişkenlik gösterir.
Sağlıklı mikrobiyota, potansiyel zararlı mikroorganizmalara karşı bağırsağın korunmasında, immün sistemin gelişmesinde yardımcı olur. Sağlıklı mikrobiyotaya ‘Obiyozis’ denilmekte, “sağlıksız” mikrobiyota ise “Disbiyozis”olarak adlandırılmaktadır. Dizbiyozis de faydalı bakteri zararlı bakteri oranı değişmiştir. Buda bağırsak bütünlüğünün bozulmasına neden olmaktadır. Geçirgen bağırsak duvarı toksik maddelerin vücuda girmesi ile oluşan inflamasyona , pek çok hastalığın oluşumunda rol oynamaktadır. Probiyotik, prebiyotik kullanımı dizbiyozisin önlenmesinde tavsiye edilmektedir.
FMT ‘de donör seçimi ve uygulamalarında Amsterdam protokolü uygulanmaktadır. FMT materyali;Enema,Kolonoskopi,nazogastrik/duodenal sonda, özofagogastroduodenoskopi yöntemi ile uygulanabilir.
Sonuç olarak sağlıklı bakteri sayısı ve biyoçeşitliliği arttıkça immün sistem daha güçlü olacak pek çok hastalığın oluşumu önlenecektir. Bunun için gerekirse fekal transplantasyon yapılabilir. Konu giderek önem kazanmakta ancak daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.