Her yıl Mayıs ayının ilk Salı günü anılan Dünya Astım Günü, kronik bir solunum yolu hastalığı olan astımın toplum sağlığı üzerindeki etkilerine dikkat çekmek ve konuya ilişkin farkındalığı artırmak amacıyla oluşturulmuş uluslararası bir sağlık etkinliğidir. Bu kapsamda, dünya genelinde yürütülen çeşitli farkındalık faaliyetleri aracılığıyla hem hastalıkla yaşayan bireylerin hem de sağlık hizmet sunucularının bilgi düzeylerinin artırılması hedeflenmektedir.
Astımın Küresel Yükü
Astım, hava yollarında mikrobik olmayan inflamasyonla seyreden ve çoğunlukla nefes darlığı, öksürük ve hırıltılı solunum gibi belirtilerle ortaya çıkan kronik bir hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yayımlanan 2021 verilerine göre, dünya genelinde yaklaşık 262 milyon kişinin astım hastalığı ile yaşadığı, yılda yaklaşık 460 bin kişinin ise astıma bağlı nedenlerle yaşamını yitirdiği bildirilmiştir.
Dünya Astım Günü’nün Kökeni ve Tematik Yapısı
Dünya Astım Günü, ilk kez 1998 yılında Küresel Astım Girişimi (Global Initiative for Asthma-GINA) öncülüğünde kutlanmaya başlanmış; o tarihten bu yana her yıl belirlenen temalar çerçevesinde küresel bir farkındalık çalışması olarak sürdürülmektedir. Belirlenen her tema, astımın yönetimi, önlenmesi ve tedavisine yönelik bilgi paylaşımını desteklemekte; sağlık sistemlerinin bu alandaki etkinliğini artırma yönünde stratejik bir çerçeve sunmaktadır.
Belirlenen Hedefler
Dünya Astım Günü kapsamında yürütülen faaliyetlerle:
-
Astım hastalığına dair belirti, neden ve yönetim süreçlerine ilişkin farkındalığın artırılması,
-
Hasta ve sağlık profesyonellerine yönelik kapsamlı eğitim uygulamalarının teşvik edilmesi,
-
Araştırma ve yenilikçi yaklaşımların desteklenerek bilimsel gelişmelerin yaygınlaştırılması,
-
Kamu politikalarının, astım yönetimini destekleyecek şekilde yapılandırılması amaçlanmaktadır.
Toplum Odaklı Etkinlikler
Dünya Astım Günü dolayısıyla farklı ülkelerde sağlık seminerleri, hava kalitesi ölçümleri, halk sağlığı eğitimleri ve bilgilendirme stantları gibi çeşitli etkinlikler düzenlenmekte; sosyal medya kampanyalarıyla geniş kitlelere ulaşılması hedeflenmektedir. Bu kapsamda, birçok sağlık kurumu ve sivil toplum örgütü iş birliğiyle toplumun astım konusunda bilinçlendirilmesine yönelik faaliyetler yürütülmektedir.
Psiko-sosyal Etkiler ve Destek Mekanizmaları
Astımın yalnızca fiziksel değil, psikolojik ve sosyal etkileri de bulunmaktadır. Özellikle sık atak yaşayan bireylerde anksiyete, depresyon ve sosyal izolasyon gibi durumların görülebileceği belirtilmektedir. Dünya Astım Günü çerçevesinde, bu yönüyle de sosyal destek ağlarının güçlendirilmesi ve psikososyal yaklaşımların tedavi sürecine entegre edilmesi önerilmektedir.
Çevresel Faktörler ve Sürdürülebilirlik Bağlantısı
Çevresel kirleticiler, polen, küf, hayvan tüyü ve endüstriyel kimyasallar gibi etmenlerin astım semptomlarını artırabileceği bildirilmektedir. Bu bağlamda, hava kalitesinin iyileştirilmesine yönelik politikaların desteklenmesi, hem bireysel sağlık hem de çevresel sürdürülebilirlik açısından öncelikli hedeflerden biri olarak görülmektedir.
Astım Yönetiminde Beslenmenin Rolü
Astımın yönetiminde yalnızca ilaç tedavisi değil, sağlıklı yaşam biçimlerinin benimsenmesi de önemli bir yer tutmaktadır. Bu kapsamda, beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi, astım semptomlarının kontrol altına alınmasını destekleyen temel yaklaşımlar arasında gösterilmektedir.
Araştırmalar, yüksek yağ ve şeker içeriğine sahip işlenmiş besinlerin tüketiminin astım semptomlarını artırabileceğini göstermektedir. Bu tür besinlerin sıkça tüketilmesi, hem obezite riskini yükseltmekte hem de hava yolu inflamasyonunu şiddetlendirebilmektedir. Özellikle çocuklarda şekerli içecek tüketimi ile astım görülme sıklığı arasında ilişki olduğu bildirilmiştir. Öte yandan, lif açısından zengin sebze, meyve ve tam tahıl tüketiminin, bağışıklık sistemini olumlu yönde etkileyerek astım üzerinde koruyucu bir rol üstlenebileceği belirtilmektedir.
Beslenme eksiklikleri de astım kontrolünü zorlaştırabilmektedir. Omega-3 yağ asitleri bakımından zengin balıkların, özellikle çocukluk döneminde ve hamilelik sürecinde tüketilmesinin, ilerleyen yaşlarda astım riskini azaltabileceği yönünde bulgulara ulaşılmıştır. Omega-3’ün anti-inflamatuar özellikleri, hava yollarındaki iltihabı baskılayarak solunum fonksiyonlarını destekleyici etki gösterebilmektedir. Ayrıca, C ve E vitaminleri ile magnezyum gibi mikrobesinlerin yeterli alımının da astımın şiddetini azaltabileceği bildirilmektedir.
Öte yandan, çocukluk döneminde yalnızca anne sütü ile beslenmenin astım riskini artırabileceğini öne süren çalışmalar bulunsa da, bu konuda sonuçlar çelişkilidir ve daha fazla bilimsel kanıta ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak genel olarak, annenin hamilelik ve emzirme dönemindeki beslenme alışkanlıklarının çocuğun uzun vadeli sağlık durumu üzerinde etkili olabileceği kabul edilmektedir.
Obezite, astım yönetimini zorlaştıran önemli bir risk faktörü olarak öne çıkmaktadır. Aşırı vücut ağırlığı, solunum yolları üzerinde baskı oluşturarak astım semptomlarını ağırlaştırabilmektedir. Bu nedenle, sağlıklı ağırlık yönetimi ve dengeli beslenme, hem astımın şiddetini azaltmak hem de tedaviye uyumu kolaylaştırmak açısından önem taşımaktadır.
Son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda, Akdeniz tipi diyet gibi anti-inflamatuar diyet modellerinin, astım kontrolü üzerinde olumlu etkileri olduğu ortaya konmuştur. Bu tür beslenme düzenlerinde taze sebze-meyve, zeytinyağı, tam tahıl ve balık tüketimi öne çıkmaktadır.
Genel Değerlendirme
Dünya Astım Günü, yalnızca bir farkındalık günü değil; aynı zamanda multidisipliner bir yaklaşımın benimsenmesini teşvik eden küresel bir sağlık inisiyatifi olarak değerlendirilmektedir. Astımın önlenmesi ve etkili biçimde yönetilebilmesi için bireylerin bilgi düzeylerinin artırılması, sosyal destek mekanizmalarının güçlendirilmesi ve sağlık sistemlerinin bu doğrultuda yeniden yapılandırılması önem arz etmektedir. Sürdürülebilir sağlık hedefleri doğrultusunda, bu tür küresel günlerin etkili biçimde değerlendirilmesi, bireysel farkındalıkların kolektif çözümlere dönüşmesini mümkün kılmaktadır.