İGÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Türkçe Bölümü Öğrencileri Melek Bilgin, Esengül Çelik ve Zehra Kaçmaz suça sürüklenen çocuklar ve sosyal hizmet mesleği hakkındaki görüşlerini paylaşarak suça sürüklenen çocuklara dikkat çekmişlerdir. Bununla ilgili olarak şu görüşlerini bizlerle paylaştılar:
"Çocuk ve aile kavramlarına baktığımızda ailelerin çocuklarının geleceklerine ve benliklerine zemin hazırladığını görürüz. Bu durum iyi yönde olabileceği gibi kötü yönde de olabilir. İki tip yön için de ailenin sunmuş olduğu imkânlar ve tutumlar çocuğu etkiler. Bu açıdan ilk olarak kişilikle ilgili olarak ilk ele almamız gereken husus "ben" kavramı olacaktır. Çünkü “Ben” kavramı aile içi ilişkilerle kurulur. Çocuğun ilk sosyal çevresi ve sosyal algısı ailede deneyim kazanır. Bu nedenle sevgi ve ilgiden yoksun büyüyen çocuk oluşan bu boşluklarla kendine bir yer arar. Aradığı doyumu ailede bulamadığı takdirde ise dışarıya yönelir. Ülkemizdeki duruma baktığımızda çocuklarımıza sağlıklı ve güvenli bir ortam teşkil etmiyoruz. Sevgiyi, ilgiyi, doyumu arayan çocuk kendini bir suça yönelmiş şekilde bulabilir. Suç işlemiş çocuk yoktur, suça sürüklenen çocuk vardır.
Peki bir çocuğu "sokak" büyütmüşse, o çocuk her şeyden önce "çocuk" mudur? Yoksa çocuk bedenine hapsedilmiş koca bir insan mıdır? Çocukluk, bakım verenleri tarafından sevgiyle, ilgiyle, onu anlamakla, saygı gösterilmesi gereken hassas bir dönem iken, bir çocuğun sokakta para istemesi, mendil satması, ayakkabı boyaması, suça karışması ne anlama geliyor? Ülkemizde en çok görülen 3 tür suça sürüklenen çocuk vardır. Şahsa karşı işlenen suçlar (1); Mala karşı işlenen suçlar (2); Cinsel suçlar (3). Çocuklarımızı fizyolojik ihtiyaçlarından yoksun büyütmek, aynı çatı altında sürekli bahsedilen kan davaları, kavgalar, anlaşmazlıklar, namus temizleme vb. örnekleri normalleştirmek ve cinsel dürtülerin eğitimini ayıp olarak işlemeye devam etmek çocukların çeşitli suç faktörlerine yöneltecektir. Çünkü normalleştirilen şeylerin bir hak ihlali olduğunun farkında olmayan çocuklar toplum eliyle suça sürüklenmeye devam edecektir.
Aile ve bu toplumda yaşayan bireyler olarak çocukların temel gereksinimlerini karşılayıp onlara mutlu çocukluk vererek suça sürüklenmelerini engellemek bizim sorumluluğumuzdadır. Bu açıdan değerlendirdiğimizde ise çocuk suçluluğu birçok disiplini ve meslek grubunu ilgilendirmektedir. Ülkemizde çocuk suçluluğu ile ilgili birimlerden bahsetmek müdahaleleri anlamak bakımından faydalı olacaktır. Bu birimlerden ilki Çocuk Şube'dir. Çocuk Şube’de şube müdürü, müdür yardımcısı ve çeşitli birimlerde toplam 21 memur çalışmaktadır. CMK 236/3 ‘ e göre “Mağdur çocukların veya işlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş diğer mağdurun dinlenmesi sırasında psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman kişi bulundurulur” hükmü gereğince müdürlük kadrosunda "Sosyal Hizmet Uzmanı" bulunur. Sosyal hizmet uzmanı, mağdur çocukların ifadelerinde hazır bulunmakta ve çocuklarla ilgili sosyal inceleme yapmakla sorumlulardır. İkincisi ise Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'dür. Diğer görev alanlarının yanında sokak çocuklarına, sokakta çalışan çocuklara yönelik birimler kurarak çalışmalarını sürdürmektedir. Bünyesinde bulunan birimleri ile dezavantajlı (yoksullar, evsizler, yaşlı ve engelliler, göçmenler, şiddet mağduru kadın veya çocuklar, sokakta yaşayan veya çalışan çocuklar, bağımlılar, sorunlu veya parçalanmış aileler vs.) olan birey veya gurupların toplumsal yaşamdan kopmamasını, verdiği eğitimler ile sağlıklı bir toplum için sağlıklı aile ve nesillerin yetişmesini amaçlamaktadır. Son ve üçüncü olarak ise Sivil Toplum Kuruluşlarıdır. Umutevi kapsamında aynı mekânı paylaşan Sokak Çocuğu Derneği çalışmalarını sürdürmektedir. Bu kurumların temel yapı taşını 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu oluşturur. Bu kanuna göre çocuk suça sürüklendiyse hakkında güvenlik tedbirleri alınır. Bu tedbirler: (1) "Destekleyici Tedbirler" adı altında çocuğun ailesinin yanında danışmanlık, sağlık ve eğitim alanında desteklenmesini; (2) "Koruyucu Tedbirler" olarak, geçici ya da sürekli olarak çocuğun kurum bakımına ve gözetimine alınmasını içerir. Buna dair hukuksal dayanak ise Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 18. Maddesin de yer alan çocuk yetiştirme sorumluluğunun anne-baba ile birlikte devlete de ait olduğu, anne-babanın sorumluluklarını yerine getirmesinde yasal temsilcilere uygun yardımın yapılması gerektiği ve yasal temsilciye rehberlik edilmesi gerektiği yer almaktadır. Ayrıca yine aynı sözleşmenin 27. maddesinde hakların uygulanması hususunda devletin olanakları ölçüsünde çocuğun bakımını üstlenen kişilere maddi yardım ve destek programlarının uygulanacağı yer almaktadır.
Tüm bunlar çerçevesinde "çocukluk evresi" geçirdiğimiz tüm o gelişim evreleri içerisinde en kıymetli olan evredir. Bu yüzden çocukların çocukluğu korunmalı ve çocukların çocukluklarını en verimli şekilde yaşamaları için ebeveynlerin, bakımverenin ve devletin üzerine düşen sorumlulukları büyük bir özveriyle yerine getirmesi gerekmektedir."