Uzmanlar, obezite ve sigara kullanımının tromboz (kan pıhtılaşması) riskini artırdığını, düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarının ise bu riski önemli ölçüde azalttığını belirtiyor.
13 Ekim Dünya Tromboz Günü dolayısıyla yapılan açıklamalarda, trombozun kalp krizi, felç ve akciğer embolisi gibi ölümcül sonuçlara yol açabilen ciddi bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çekildi. Uzmanlara göre, sağlıklı yaşam alışkanlıkları ve düzenli fiziksel aktiviteyle bu tehlikenin önüne geçmek mümkün.
Trombozun, kanın damar içinde pıhtı oluşturarak normal akışını engellemesi sonucu meydana geldiği ifade edilerek, bu durumun damarlarda tıkanmaya neden olduğu ve birçok organın işlevini olumsuz etkilediği vurgulandı. Damar tıkanıklığına bağlı olarak kalp krizi, beyin damar tıkanıklığı (felç) ve akciğer embolisi gibi hayati tehlike içeren hastalıkların ortaya çıkabileceği belirtildi.
Uzmanlar, trombozun yalnızca ileri yaşlarda değil, hareketsiz yaşam süren genç bireylerde de görülebildiğine dikkati çekiyor. Özellikle uzun süre masa başında çalışanlar, hareketsiz kalanlar, obez bireyler ve sigara içenlerin risk grubunda bulunduğu ifade ediliyor.
Basit Yaşam Tarzı Değişiklikleriyle Önlenebilir Bir Sorun
Trombozun, erken tanı ve uygun tedaviyle kontrol altına alınabildiğini ancak asıl hedefin hastalığın ortaya çıkmadan önlenmesi olması gerektiğini belirten uzmanlar, yaşam tarzı değişikliklerinin bu açıdan kritik öneme sahip olduğunu vurguluyor.
Hareketli yaşam tarzı, dengeli beslenme ve sigaradan uzak durmanın trombozdan korunmada temel adımlar olduğunu belirten uzmanlar, “Basit önlemlerle bu ciddi sağlık sorununun önüne geçmek mümkündür. Her gün düzenli yürüyüş yapmak, sağlıklı kiloyu korumak ve sigara içmemek damar sağlığını doğrudan olumlu etkiler. Egzersiz, kan dolaşımını düzenleyerek pıhtı oluşumunu önler. Obezite ve sigara kullanımı ise damar yapısını bozarak pıhtılaşma riskini artırır” değerlendirmesinde bulundu.
Uzmanlar, uygulanan egzersiz programlarının, kan dolaşımını güçlendirmede ve damar elastikiyetini artırmada önemli rol oynadığını belirtiyor. Düzenli fiziksel aktivitenin, sadece kas-iskelet sistemi değil, dolaşım ve kalp sağlığı açısından da koruyucu etki sağladığı ifade ediliyor.
Sağlıklı Beslenme Pıhtılaşma Riskini Azaltır
Trombozdan korunmada beslenmenin önemine değinen uzmanlar, dengeli ve antioksidan açısından zengin bir diyetin damar sağlığını koruduğunu belirtiyor. Özellikle doymuş yağ ve rafine karbonhidratlardan kaçınılması, kırmızı etin azaltılarak balık, tavuk, yeşil sebze ve meyvelerin ağırlıkta olduğu bir beslenme düzeninin tercih edilmesi öneriliyor.
Bitkisel yağların, özellikle zeytinyağının tüketilmesi; tuz ve şekerin sınırlanması; yeterli sıvı alımı ve lifli gıdaların artırılması da kan akışının düzenli olmasına katkı sağlıyor. Uzmanlar, “Yemek tercihlerinde küçük değişiklikler bile uzun vadede damar tıkanıklığı riskini azaltır. Sağlıklı beslenme, sadece kalp-damar değil, tüm metabolik sistem için koruyucu bir kalkandır” görüşünü dile getiriyor.
Uzun Süreli Hareketsizlik Risk Faktörüdür
Trombozun yalnızca kronik hastalıklara bağlı olarak değil, uzun süreli hareketsizlik durumlarında da gelişebildiğine dikkat çekiliyor. Uzun uçak yolculukları, masa başı çalışma, ameliyat sonrası hareketsizlik gibi durumlar, bacak toplardamarlarında pıhtı oluşumuna zemin hazırlayabiliyor.
Uzmanlar, özellikle masa başında çalışan bireylerin saat başı kısa yürüyüşler yapmasını, bacak kaslarını çalıştıracak egzersizleri uygulamasını ve yeterli sıvı tüketmesini öneriyor. Hareketsizliğin yanı sıra aşırı kilo ve sigara kullanımının da damar içi basıncı artırarak pıhtı oluşumuna katkı sağladığı belirtiliyor.
Farkındalık Hayat Kurtarır
13 Ekim Dünya Tromboz Günü’nün, bu sessiz ve tehlikeli hastalık konusunda farkındalık oluşturmayı amaçladığı vurgulanıyor. Dünya genelinde milyonlarca insanın tromboza bağlı nedenlerle yaşamını yitirdiği, ancak toplumda bu konuda bilincin hâlâ yeterince gelişmediği ifade ediliyor.
Uzmanlar, “Tromboz sessiz ilerleyen ama önlenebilir bir hastalıktır. Farkındalık, düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme ve risk faktörlerinden uzak durmak hayat kurtarır. Her bireyin kendi sağlığının sorumluluğunu alması, bu tehlikenin azaltılmasında en etkili adımdır.” değerlendirmesinde bulunuyor.
