4 Ekim hayvan haklarının önemi, hayvanların korunması, yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve insan-hayvan etkileşiminin önemini vurgulamak ve farkındalık oluşturmak amacıyla Dünya Hayvanları Koruma Günü olarak ilan edilmiştir. Bugün, yalnızca hayvanları korumaya değil, aynı zamanda insan-hayvan-doğa arasındaki dengenin hatırlatılmasına hizmet etmektedir. 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü, yalnızca bir kutlama değil; aynı zamanda bir farkındalık çağrısıdır. Barınaklardaki hayvanların sahiplenilmesi, sokak hayvanlarının yaşam koşullarının iyileştirilmesi, hayvan haklarına dair yasal düzenlemelerin güçlendirilmesi bu günün en önemli mesajları arasında yer alıyor.
Hayvanların yalnızca dost değil, aynı zamanda şifa ortağı olduğunu gösteren en çarpıcı gelişmelerden biri, hayvan destekli rehabilitasyon uygulamaları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bilimsel araştırmalar, hayvanların yalnızca sadık bir dost ve yaşam yolunda sessiz bir refakatçi olmadığını; aynı zamanda sundukları karşılıksız sevgiyle fiziksel ve ruhsal iyileşme süreçlerine derin katkılar sağladığını göstermektedir. Özellikle köpekler, atlar, yunuslar ve kediler, hem güven verici dostlukları hem de terapötik etkileriyle pek çok rehabilitasyon programında insanlara eşlik etmektedir.
Hayvan destekli rehabilitasyon günümüzde birçok alanda tamamlayıcı bir yaklaşım olarak öne çıkıyor. Fizik tedaviden psikiyatrik destek süreçlerine, pediatride çocuklarla yapılan çalışmalardan yaşlı bireylerin bakımına ve özel eğitim uygulamalarına kadar geniş bir kullanım alanı bulunuyor.
Fizik tedavi süreçlerinde özellikle köpekler, hastaların egzersizlerini daha istekli yapmalarına yardımcı oluyor. Felç ya da travma sonrası rehabilitasyonda köpeklerle yürüyüş yapmak, hastaların denge ve kas gücünü artırırken aynı zamanda motivasyonlarını da yükseltiyor.
Psikiyatri alanında, depresyon ve anksiyete tedavilerinde hayvanların sakinleştirici ve güven verici etkisi ön plana çıkıyor. Terapötik köpekler ve kediler, bireylerin stres düzeylerini düşürürken, seanslara katılımı kolaylaştırıyor. Özellikle travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) yaşayan bireylerde köpek destekli terapi olumlu sonuçlar veriyor.
Pediatri uygulamalarında ise atlarla yapılan hipoterapi, otizmli çocukların sosyal iletişim becerilerini geliştirmelerine yardımcı oluyor. Çocukların atlarla kurduğu temas, özgüveni artırırken, denge ve motor becerilerin gelişimini de destekliyor. Ayrıca bazı merkezlerde yunus destekli terapiler, özel gereksinimli çocukların dikkat, konsantrasyon ve öğrenme süreçlerine katkıda bulunuyor.
Geriatri alanında ise özellikle huzurevlerinde köpekler ve kedilerle yapılan aktiviteler, yalnızlık hissini azaltıyor, yaşlı bireylerin yaşam enerjisini artırıyor ve hafif demans veya Alzheimer hastalarında bilişsel fonksiyonların korunmasına destek oluyor.
Özel eğitim programlarında hayvanlar, öğrenme güçlüğü yaşayan çocukların derslere katılımını kolaylaştırıyor. Çocukların hayvanlarla kurduğu bağ, özgüvenlerini pekiştiriyor ve sorumluluk duygusunu geliştirmelerine yardımcı oluyor.
Hastane ve palyatif bakım merkezlerinde de hayvan destekli rehabilitasyon önemli bir yer tutuyor. Uzun süreli tedavi gören kanser hastalarıyla terapi köpeklerinin buluşturulması, hastaların moralini yükseltiyor ve tedavi sürecine daha güçlü bir şekilde uyum sağlamalarına katkıda bulunuyor.
Ülkemizde de çeşitli üniversitelerde, rehabilitasyon merkezlerinde ve sivil toplum kuruluşlarında, hayvan destekli terapiler uygulanmaktadır. Ankara, İstanbul ve İzmir’deki bazı merkezlerde at destekli terapi programları yürütülmektedir. Huzurevlerinde ise kediler ve köpeklerle desteklenen etkinlikler yaşlı bireylerin yalnızlık hissini azaltıyor.
Kısacası, hayvanların sunduğu karşılıksız sevgi ve güven, yalnızca bireylerin iyileşme yolculuğunu kolaylaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda tedavi süreçlerini daha insancıl ve umut dolu hale getiriyor.
Bu uygulamalar, hem bireyin fiziksel sağlığını destekliyor, hem de empati, sabır ve sorumluluk duygularını güçlendirerek bireyin psikososyal gelişimine katkı sağlıyor.