Sağlık Bilimleri Fakültesi - sbf@gelisim.edu.tr

Çocuk Gelişimi








 Çocuk ve Ergenlerde Madde Bağımlılığı


İstanbul Gelişim Üniversitesi (İGÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi (SBF) Çocuk Gelişimi Bölümü öğretim üyesi Dr. Öğr. Üyesi Deniz Yıldız ''klinik ortamlarda gözlemlediğimiz çocuk ve ergenlerde tedavisiz kalmış depresyon, davranış bozuklukları, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, anksiyete bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu gibi sorunlar da madde kullanım bozukluğu riskini arttırmaktadır'' dedi.


Kişinin davranış, algı, düşünce, duygulanım ve bilinç durumunu değiştiren veya başka bir tanımla kişinin merkezi sinir sitemini etkileyen, kötüye kullanım ve bağımlılığa yol açabilen her türlü maddeye psikoaktif madde denilmektedir. Sigara, alkol ve madde kullanımının ortaya çıkmasında ve dolayısıyla da önlenmesinde ergenlik dönemi oldukça önemlidir ve madde kullanım bozukluğu (MKB) gelişmesinde ergenlikte madde kullanımının riski arttırdığı bilinmektedir (1,2). Türkiye’de konuyla ilgili yapılmış epidemiyolojik çalışma sayısı az olmakla beraber, eğitimine devam etmeyen çocuk ve ergenlerde madde kullanımı ile ilgili veri de çok azdır. 2004 yılında Ögel ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmada, sokakta yaşayan çocuklar arasında madde kullanımının %72 olduğu, tercih maddelerinin ise daha çok boya tineri olduğu, boya tinerini esrar ve alkolün takip ettiği bildirilmiştir (3).


Dr. Öğr. Üyesi Deniz YILDIZ; ''Madde kullanım bozukluğu tanısı koymak için çocuk ve ergen psikiyatri uzmanları tarafından klinik değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu değerlendirmelerde; bireylerin maddeye yönelik aşermesi, aynı etkiye ulaşmak için giderek daha fazla madde kullanması gerekmesi, bu konuda harcadığı efor ve zaman, önceki kontrol çabaları, mevcut sürecin günlük hayat ve ilişkilerinde yarattığı sorunlar, kişi madde kullanmadığı durumlarda yaşadığı fiziksel ve psikolojik sorunlar gibi faktörler gözden geçirilmekte ve bu doğrultuda tanı konmaktadır. '' dedi.


Madde kullanımı açısından belirlenmiş bazı risk faktörleri vardır

Bunlar arasında üstünde durulması gerekenlerin başında okula devamsızlık ve akademik alandaki yetersizlikler gelmektedir, okul sisteminin dışında kalmış çocuklar kendilerini bekleyen risk etmenlerine daha çok maruz kalmaktadırlar. Ayrıca klinik ortamlarda gözlemlediğimiz çocuk ve ergenlerde tedavisiz kalmış depresyon, davranış bozuklukları, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, anksiyete bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu gibi sorunlar da madde kullanım bozukluğu riskini arttırmaktadır. Uygun koşullarda tedaviye ulaşamamış bu çocuklar, mevcut sorunlarıyla baş etmek için kimi zaman sigara, kimi zaman da madde kullanımına başlamakta, kısa zamanda müdahale edilmediğinde bu kullanımlar bağımlılığa dönüşmektedir.  Tüm bu bireysel faktörlerin yanında ailesel faktörleri de göz ardı etmemek gerekmektedir; aile bireylerinde madde kullanımı olması, aile içi ihmal, istismar gibi süreçlerin söz konusu olması, uygun olmayan ebeveynlik tutumları da çocuk ve ergenlerin madde kullanmaya başlamasında ve sürecin madde bağımlılığına ilerlemesinde oldukça etkili olmaktadır.


Madde bağımlılığı maalesef kronik ilerleyen, biyopsikososyal ciddi sonuçları olan, bununla birlikte tedavi edilebilen bir beyin hastalığıdır

Özellikle müdahale edilmediğinde yaşam boyu devam etmektedir. Tedavi süreci yukarıda sayılan risk faktörlerini de göz önünde bulundurarak planlanmalıdır. Bu bağlamda süreç çocuk ve ergenin ailesini, sosyal çevresini ve varsa mevcut diğer psikopatolojilerini de kapsayacak şekilde planlanmalıdır. Bu süreçle ilgili geliştirilmiş ayaktan tedavi programları mevcuttur. Tedavi programlarının içeriğinde psikoeğitime, ilaç tedavisine, bilişsel-davranışsal müdahalelere ve aile müdahalelerine yer verilmektedir. Ayaktan tedavi süreci ile başarıya ulaşılamadığı veya kişinin ayaktan tedavi süreçlerine dahil olmakta zorlandığı durumlarda yataklı tedavi programları da denenebilmektedir. Böylece süreç yapılandırılmış ortamlarda yürütülmekte ve daha sonra bireylerin süreci kendi bireysel ortamlarına taşıyabilmesi adına çalışmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda tedavi süreci için önemli bir zaman ve efor ayırmak gerektiği ortadadır. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda en başta madde kullanım bozukluğunun gelişmesini önleyici düzenlemeler yapmanın ne kadar kıymetli olduğu da göze çarpmaktadır.


 
1.           Kumra S, Kranzler H, Gerbino-Rosen G, Kester HM, De Thomas C, Kafantaris V, et al. Clozapine and ‘High-Dose’ Olanzapine in Refractory Early-Onset Schizophrenia: A 12-Week Randomized and Double-Blind Comparison. Biological Psychiatry 2008; vol. 63, no. 5, pp. 524–529.
2.           Jordan CJ, Andersen SL. Sensitive periods of substance abuse: Early risk for the transition to dependence.  Developmental Cognitive Neuroscience 2017; vol. 25. pp. 29–44.
3.         Ögel K, Yücel H, Aksoy A. İstanbul’da sokakta yaşayan çocukların özellikleri. Yeniden Bilim Araştırma Raporları 2004; İstanbul Yayın no 7.