Sağlık Bilimleri Fakültesi - sbf@gelisim.edu.tr

Çocuk Gelişimi








 14 Mart Tıp Bayramında Farkındalık Oluşturmak Söyleşisi Gerçekleşti


Çocuk Gelişimi (TR) Bölümü Başkanlığında, Dr. Öğr. Üyesi Nurten Elkin’in moderatörlüğünde İstanbul Gelişim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi A. Yüksel Barut ve Türkiye’nin ilk doktoralı Epidemiyoloğu olan Prof. Dr. Sabahat Tezcan’ın katılımıyla “14 Mart Tıp Bayramı” etkinliği uzaktan erişim ile çevrim içi olarak gerçekleştirilmiştir.


Dr. Öğr. Üyesi Nurten ELKİN, açılış konuşmasında tüm sağlıkçıların ve katılımcıların 14 Mart Tıp Bayramını kutlamıştır. 14 Mart’ın tüm sağlıkçılar için özel, önemli ve anlamlı bir gün olduğunu belirterek, bu 14 Mart’ta geçmiş yıllardaki kadar coşkulu ve sevinçli olunamadığını pandemi sürecinde yaşamını kaybeden sağlıkçılarımız nedeniyle buruk ve hüzünlü olduğumuzu dile getirdi. Büyük bir mücadelenin verildiği ve bu mücadelenin en ön saflarında büyük bir özveri ve fedakarlıkla çalışan tüm sağlıkçıları bu başarılarından dolayı kutladığını belirtti. Açılış konuşmasının ardından konuklarını tanıttı. İlk konuk olarak İstanbul Gelişim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi A. Yüksel BARUT’a söz vermeden önce özgeçmişini katılımcılarla paylaştı.
 
“Dr. BARUT, Tokat’ta doğdu, ilk ve orta öğrenimini Tokat’ta, Lise öğrenimini Sivas’ta tamamladı. 1968 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’ne girdi, 1974 yılında mezun oldu. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Radyoloji İhtisasını yaptı. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Radyoloji Başasistanı ve Radyoloji Klinik Şefi olarak görev yaptı. 44 yıl Devlet hizmetinden sonra 2012 Eylül ayında emekli oldu. 24 Eylül 2012 tarihinde İGÜ Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Kurucu Müdürü olarak göreve başladı, 25 Kasım 2020 tarihinde Sağlık Bilimleri Fakültesi kurulana kadar bu görevini sürdürdü. Halen İGÜ de öğretim üyesi olarak görevini sürdürmektedir.’’
 
 
Dr. BARUT, sözlerine 12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulünün 100. yılı, küresel salgında hayatını kaybeden sağlık çalışanlarına baş sağlığı dileyerek ve 18 Mart Çanakkale Zaferini vurgularak başladı.
 
14 Mart 1827 Çarşamba günü, II. Mahmut döneminde, Hekimbaşı Mustafa Behçet'in önerisiyle Şehzadebaşı Tulumbacıbaşı Konağı'nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla Türkiye'de modern tıp eğitiminin başladığını ve bugünün "Tıp Bayramı" başlangıcı olduğunu söyledi
1919 yılının 14 Mart'ında işgal altındaki İstanbul'da gerçekleşen kutlama ve işgale karşı direnişin, bu Bayrama farklı anlam kazandırdığını vurguladı. O gün, tıbbiye 3. sınıf öğrencisi Hikmet (Boran) önderliğinde, tıp okulu öğrencileri işgali protesto için toplanmış ve onlara devrin ünlü doktorları da destek vermişti. Böylece Tıp Bayramı, tıp mesleği mensuplarının yurt savunma hareketi olarak başlamıştır.
 
14 Mart 1827’deki ilk Tıp amblemini göstermiş, askeri öğrencilerin eğitimlerinden ve görev yapan sağlık çalışanlarından bahsetmiştir. Mektebi-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane’nin 1843’de ilk mezunlarını verdiğinden ve sonraki yıllardaki gelişmeleri aktardıktan sonra 1870 yılına kadar Fransızca olan tıp eğitimin dili, Sultan Abdülaziz döneminde Türkçe olmuştur. 1900’lü yıllarda Tıp Fakültelerinin tarihinden bahsetmiş, dönem içindeki savaşlar ve Tıp Fakültesi öğrencilerinin bu süreçteki rollerini anlatmış, sunusu görsellerle desteklemiştir. 1918 yılında İstanbul’a İngilizlerin yavaş yavaş yerleşmeye başlaması ve Padişahın yetkilerini kısıtlayıp İstanbul’u yönetmeye başladıktan sonra 1919’da Haydarpaşa’yı karargâh olarak kullanmak için geliyorlar. Haydarpaşa’da çatı katında tıp öğrencileri ile hastaların kalmasına müsaade ediliyor. Öğrenciler askeri kıyafetle geziyorlar. Fakat İngilizler bu durumdan rahatsız oluyorlar ve sivil kıyafet giymelerini istiyorlar. Tıbbiyeli öğrenciler bu durumu kabul etmeyerek gecelikleri ile eğitime katılarak direnişi başlatıyorlar. 14 Mart 1919’da İlk Tıp Bayramı’nı belirli izinleri alarak kutluyorlar. Ve tıbbiyeli öğrenciler bu kutlama sırasında önceden hazırlandıkları direniş organizasyonunu gerçekleştirmiştir. Tıp Bayramı kutlamaları sırasında Haydarpaşa Saat kulelerinin arasına Türk Bayrağını asmışlardır. Direnişe ve işgale baş kaldıran tıbbiyeli öğrenciler 14 Mart’ı bu davranışları ile daha da anlamlı kılmıştır.  Dr. BARUT sözlerine, Tıbbiyeli Hikmet’in hayatıyla devam etmiş ve Nazım Hikmet’in bir şiiriyle konuşmasını bitirmiştir.
 
 Duyuru
Moderatör Dr. Öğr. Üyesi Nurten ELKİN bu güzel konuşmasından dolayı Dr. Öğr. Üyesi A. Yüksel BARUT’a teşekkür etti. Ardından Türkiye’nin ilk doktoralı Epidemiyoloğu olan Prof. Dr. Sabahat TEZCAN’a söz vermeden önce kısa özgeçmişini katılımcılarla paylaştı.
 
Dr. TEZCAN ilk ve orta öğrenimini Ankara’da yapmış, 1963 yılında Hacettepe Tıp fakültesinde başladığı eğitimini 1969 yılında tamamlayarak tıp doktoru olmuştur. Aynı kurumda Toplum Hekimliği anabilim dalında eğitimine devam ederek 1972 yılında Toplum Hekimliği uzmanlığını almıştır. Aynı yıl ABD, North Carolina Üniversitesi Halk Sağlığı okulunda Epidemiyoloji eğitimine başlamış ve bu alanda 1974 yılında yüksek lisans, 1977 yılında doktora derecelerini almıştır. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim dalında 1969 – 2012 yılları arasında görev yapmış, bu dönemde 1976 yılında Doçent, 1982 yılında profesör olmuştur. Ayrıca 1988-1991 yılları arasında  Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi halk sağlığı ana bilim dalında da görev yapmıştır.
Dr. TEZCAN 1986 yılında Halk Sağlığı Enstitüsünde Türkiye’de ilk kez Mezuniyet sorası Epidemiyoloji Eğitim programı ile  1992 yılında anabilim dalı bünyesinde epidemiyoloji yan dal uzmanlık programını da başlatmış ve emekli oluncaya dek sürdürmüştür, bu dönemde yaklaşık 20 civarında öğrencinin çoğunun tez danışmanlığını yapmış ve bunlar  yüksek lisans ve doktora derecesi ile yan dal uzmanlığı almışlardır.
Dr. TEZCAN, 2000-2002 arasında Halk Sağlığı Enstitüsü Müdürlüğü yapmıştır; 2002-2012 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü müdürlüğü görevi döneminde ikisi TNSA olmak üzere 5 ulusal olmak üzere çeşitli eğitim ve araştırma projeleri   gerçekleştirilmiştir.
1985 de Sağlık Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen Ulusal Bağışıklama Kampanyası ile sonraki beş yıl için eylem planını yazmış, !998-2012 yılları arasında  Bakanlık Bağışıklama Danışma Kurulu üyeliği ile çeşitli bilim kurulu üyelikleri ,DSÖ, UNICEF ve diğer uluslar arası kuruluşlarda danışmanlık yapmıştır.
Dr. TEZCAN, halk sağlığının hemen hemen tüm konularında yerel ya da ulusal düzeyde çok sayıda bilimsel çalışmayı planlamış, uygulamış ve yayınlamıştır. Çok sayıda ulusal ve uluslararası yayını ile Epidemiyoloji konusunda ders kitabı vardır.
 
 
Prof. Dr. Sabahat TEZCAN, Türkiye’deki sağlık hizmetlerinin gelişimini, 1923 yılından günümüze gelene kadar dönemler halinde açıkladı. İlk dönem 1937 yılına kadar olan dönem olup bu dönem içeresinde 3 Mayıs 1920 tarihinde Sağlık Bakanlığının o zamanki adı ile Sıhhat ve İçtimai Sıhhat Vekaleti kurmuşlardır. TBMM döneminin ilk Sağlık Bakanı Dr. Adnan Adıvar olmuştur. Bakanlığın ilk yılları bilgi toplamak, İstanbul’dan sağlık Hizmetlerini ilgilendiren yazıları getirtmek gibi hizmetleri olmuştur. Cumhuriyet Döneminin önemli Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam’dır. Ülkemizdeki Sağlık Hizmetlerinin kuruluşunda ve gelişmesinde en büyük katkısı olan kişidir. O nedenle de Saydam’ın düşüncelerinin ve uygulamalarının bilinmesi gerekir. İlkelerine bakıldığında Dr. Refik Saydam’ın Sağlık hizmetlerinin sunuluşunda benimsediği temel ilke koruyucu sağlık hizmetlerine öncelik verilmesidir. Dr. Saydam,  Belediyelere hastane işletmesi konusunda eğitici örnekler olması amacıyla Ankara, İstanbul, Sivas ve Erzurum’da Numune Hastanelerinin açılmasını sağlamıştır.

Dr. Refik Saydam’ın bir diğer ilkesi de o dönemin önemli hastalıkları olan sıtma, trahom, frengi ve lepra gibi hastalıklarla savaşa öncelik vermesidir. Türkiye’deki 1923 yılında çalışan sağlık insan gücüne bakıldığında 554 Hekim, 136 Ebe ve 560 Sağlık memur vardı. O yıllardaki hemşire sayısı bilinmiyordu bile. Bu rakamlar sağlık insan gücünün yetersizliğini göstermekteydi. Dr. Saydam, bu sorunu çözmek için Tıp öğrenci yurtları açmış ve Tıp fakültesinin çekiciliğini artırmıştır. Dr. Saydam, sağlık hizmetlerinin örgütlenmesinde Hükümet Tabipliği birimlerini temel olarak kabul etmiştir. Sağlık hizmetlerinin gelişiminde ikinci dönem 1937 ile 1960 yılları arasında olmuştur. Bu dönemde Verem Savaş Genel Müdürlükleri kurulmuş, Sosyal Sigortalar Birimleri kurulmuş, Anne ve Çocuk Sağlığı hizmetlerinin geliştirilebilmesi için anne çocuk sağlığı merkezleri açılmıştır. Yine bu dönemde tedavi hizmetleri ile koruyucu hizmetlerin birbirinden ayrılamayacağı ve birlikte entegre hizmet olarak verilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Sağlık Hizmetlerinin üçüncü dönemi 1961 ile 2005 yılları arasındaki Sağlık Hizmetlerinin sosyalleştirilmesi dönemidir. 1961 yılında kabul edilmiş olan 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi hakkındaki kanun çok önemlidir. Bu kanun sağlık hizmetlerinin ilkelerini temelinden değiştiren bir kanundur. Sağlığın doğuştan kazanılmış bir insan hakkı olduğunu dolayısıyla eşit hizmet hakkını, hizmette sürekliliği, entegre hizmeti, öncelikli hizmeti, kademeli sevk zincirini ve ekip hizmetini savunur. Yine yasaya göre her 2000-2500 nüfusa bir sağlık evi, her 5000-10.000 nüfusa sağlık ocağının hizmet vermesini ön görür. Bu yasa ile bireysel sağlık hizmetlerinin yanı sıra toplum sağlığı ve çevre sağlığı hizmetleri de planlı bir şekilde sunulmaktadır. Sağlık Hizmetlerinde 4. Dönem olan Sağlık Hizmetlerinde Dönüşüm programı ile aile hekimliği sistemi kurularak 1. Basamak Sağlık Hizmetlerinin Aile Sağlığı Merkezlerinde ve Toplum sağlığı merkezlerinde verilmesi sağlanmaktadır. Halk Sağlığının temel başarılarına baktığımızda 20. Yüzyılın başlarında özellikle aşı, serum ve antibiyotiklerin bulunması ve kullanılması ile birlikte bulaşıcı hastalıkların kontrolü sağlanmış, bir ülkenin önemli sağlık ölçütleri olan anne ve bebek ölüm hızlarında önemli düşüşler sağlanmıştır. Tüm bu başarılarda bağışıklamanın yeri tartışılmazdır. Günümüzde ulusal bağışıklama programı ile çocuklarımız 11 hastalık antijenine karşı bağışık hale gelmektedir. Bağışıklama oranları oldukça yüksek olup %95’lerin üzerindeki oranlardadır. Fakat bu dönemle birlikte Halk Sağlığındaki ‘soğan kabuğu’ teorisinde olduğu gibi toplum sağlığında bir grup hastalığın azaltılması sağlanırken yerine bir başka grup hastalıkta artış görülür. Bu soğanın katmanlarına benzetilir.  O yüzden soğan kabuğu fenomeni olarak açıklanır. Bu fenomene göre baktığımızda ve değerlendirdiğimizde bulaşıcı hastalıklar yerine kronik ve dejeneratif hastalıklara bırakmıştır. Koroner arter hastalıkları, obezite, diyabet, kanser ve yaşlılığa bağlı birçok dejeneratif hastalıkta artma görülmektedir. Bunların her biri multifaktöriyel hastalık olup genetik, hareketsizlik, beslenme şekli, sigara, tütün kullanımı gibi birtakım sebepler bu hastalıkların etiyolojik faktörlerindendir. Dolayısıyla bu hastalıkların kontrol altına alınması daha güç olacağını belirtti. Teşekkür ederek konuşmasını bitirdi.
 
Moderatör Dr. Öğr. Üyesi Nurten ELKİN, her iki konuşmacıya tekrar teşekkür etti. Katılımcılardan soru, katkı ve  önerileri aldı. Son cümlesinde de, Bu kadar özveri ile çalışan tüm meslektaşları ve sağlık çalışanları adına sağlıkta şiddeti kınayarak etkinliği sonlandırdı.
 
 
Gavsis linki için tıklayınız.