Verem olarak da bilinen tüberküloz, Mycobacterium tuberculosis adlı bakterinin neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Başlıca akciğerleri etkileyen bu enfeksiyon; öksürme, hapşırma gibi yollarla havaya yayılarak solunum yoluyla bulaşmaktadır. Gece terlemesi, uzun süren öksürük, ateş, balgam ve nefes darlığı gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Ayrıca, hastalarda halsizlik, iştahsızlık ve vücut ağırlığında azalma gibi bulgular yaygındır. Erken tanı ve uygun tedaviyle kontrol altına alınabilmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün yayımladığı güncel verilere göre, 2023 yılı boyunca dünya genelinde 10,8 milyon civarında yeni tüberküloz vakası kayıtlara geçmiştir. Bu sayının yaklaşık 6 milyonu erkeklerden, 3,6 milyonu kadınlardan ve 1,3 milyonu çocuklardan oluşmaktadır. Aynı yıl içinde 1,25 milyon kişinin bu hastalık nedeniyle hayatını kaybettiği bildirilmiştir. Pandemi döneminde görünürlüğü azalan tüberküloz, COVID-19’un ardından yeniden en yaygın bulaşıcı ölüm nedeni olarak öne çıkmıştır.
Türkiye'de tüberküloz tedavisi, T.C. Sağlık Bakanlığı’nın Verem Savaş Dispanserleri aracılığıyla tamamen ücretsiz olarak sunulmaktadır. Bu merkezlerde tanı koyma, tedavi planlaması, ilaç desteği ve hasta takibi gibi hizmetler bütüncül bir şekilde yürütülmektedir.
Her yaş grubunun sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi, dengeli ve yeterli beslenmeye doğrudan bağlıdır. Yetersiz beslenme, bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olarak bireyleri tüberküloz gibi enfeksiyonlara daha duyarlı hale getirebilir. Ancak, bu durum hastalığın tek başına beslenme yetersizliğinden kaynaklandığı anlamına gelmemektedir.
Toplum genelinde beslenme yetersizliklerinin azaltılması, enfeksiyon hastalıklarının yaygınlığını dolaylı şekilde etkileyebilir. Özellikle bağışıklık sistemini zayıflatan beslenme bozuklukları, tüberküloz gibi hastalıkların gelişme olasılığını artırmaktadır. Bu nedenle, enfeksiyon ve beslenme arasındaki etkileşim çok boyutlu ele alınmalı; koruyucu ve iyileştirici müdahaleler buna uygun şekilde tasarlanmalıdır.
Tüberküloz tanısı alan bireylerin büyük kısmında, teşhis anında beslenme yetersizlikleri de gözlenmektedir. İştahta azalma, artan enerji ihtiyacı ve metabolik yük nedeniyle kilo kaybı sıkça raporlanmaktadır. Bu bağlamda, tedavi sürecinin başında kişinin beslenme durumuna ilişkin kapsamlı bir değerlendirme yapılması gereklidir. Bu değerlendirme; fiziksel ölçümler, biyokimyasal veriler, klinik semptomlar ve beslenme öyküsünü kapsamalıdır.
Beslenme durumu, hastalıklara karşı direnç geliştirilmesinde belirleyici rol oynar. Malnütrisyon, bağışıklık sistemini baskılayabilirken, hastalığın varlığı da vücudun enerji ve besin ögelerine olan ihtiyacını artırarak bu durumu derinleştirebilir.
Bağışıklık fonksiyonlarının sürdürülebilmesinde A, C, D, E ve B6 vitaminleri ile birlikte folik asit, çinko, selenyum, bakır ve demir gibi mikro besin öğeleri büyük öneme sahiptir. Sağlık Bakanlığı Ulusal Beslenme Konseyi tarafından yayımlanan “Enfeksiyon Hastalıklarında Beslenme, Takviye Edici Gıdalar ve Sağlık Etkileri” başlıklı Bilim Komisyonu Raporu, bu besin ögelerinin bağışıklık tepkisini destekleyici etkilerine dikkat çekmektedir.
Tüberkülozun ortaya çıkışında yalnızca biyolojik değil, çevresel ve sosyal faktörler de belirleyici olmaktadır. Yoksulluk, sağlıksız yaşam koşulları ve beslenme eksiklikleri hastalığın görülme sıklığını artıran temel unsurlar arasında yer alır. Bu nedenle sağlık çalışanlarının yalnızca tıbbi süreci değil, bireylerin sosyal ve ekonomik koşullarını da değerlendirmesi büyük önem taşımaktadır.
Tüberküloz, HIV, diyabet, sigara kullanımı, alkol veya madde bağımlılığı gibi başka sağlık sorunlarıyla da birlikte seyredebilir. Bu nedenle beslenme danışmanlığı yapılırken, hastaya eşlik eden bu tür durumlar göz önünde bulundurularak kişiye özel yaklaşımlar geliştirilmelidir.