Sağlık Bilimleri Fakültesi - sbf@gelisim.edu.tr
Memnuniyet ve Şikayetleriniz için   İGÜMER
 Sağlık Bilimleri Fakültesi - sbf@gelisim.edu.tr

Beslenme ve Diyetetik (İngilizce)








 11 NİSAN DÜNYA PARKİNSON GÜNÜ


İstanbul Gelişim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Eda Merve Kurtuluş, 11 Nisan Dünya Parkinson Günü kapsamında yaptığı açıklamada; hastalığın fizyopatolojisi, beslenmeyle ilişkili destekleyici stratejiler ile multidisipliner yaklaşımların önemine dikkat çekti.


Prevalans çalışmalarına göre dünyada 65 yaşın üzerindeki nüfusun yaklaşık %0,3-1'inde görülen ve Türkiye'deki prevalansı 15 yaş üstü nüfusta %0,3 iken, 65 yaş üzeri bireylerde %2 olan Parkinson hastalığına dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak amacıyla dünya genelinde her yıl, hastalığı ilk kez 1817'de tanımlayan İngiliz doktor James Parkinson'ın doğum gününe ithafen 11 Nisan’da Dünya Parkinson Günü düzenlenmektedir.

Parkinson hastalığı (PH), ön ve orta beyinde kümelenmiş kognitif regülasyonda görevli bazal gangliyon başta olmak üzere, substantia nigra pars compacta ve pars reticulata gibi beyin sapında da bulunan pigmentli nöronlarda, hipotalamik arcuate nukleusta, pineal bezlerdeki dopamin üreten hücrelerin kaybına bağlı olarak dopamin miktarında azalma ya da dopamin sentezinde defekt sonucu ortaya çıkan progresif, nörodejeneratif ve kronik bir hastalıktır.

Titreme (tremor), rijidite (kas sertliği), bradikinezi (hareketlerde yavaşlama), postural refleks bozukluğu ile karakterize PH, genellikle 45-65 yaş aralığında başlayıp 10-20 yıllık bir süreçte kademeli ilerlemektedir. Parkinson hastalığını diğer nörodejeneratif hastalıklardan ayıran bulgu, tutulumun etkilendiği kaslarda asimetri, istirahat halinde tremor görünüşüdür. Esansiyel bir amino asit olan fenilalaninin (Phe) hidroksilasyonu ile oluşan non-esansiyel tirozin amino asidi, tetraidrobiopterin koenzim varlığında ikinci bir hidroksilasyon ile L konfigürasyonundaki dopaya dönüşür. L-Dopa seçici geçirgenliği kısıtlı kan beyin bariyerini aşabilen bir molekülken L-Dopadan karbondioksitn uzaklaşmasını sağlandığı piridoksal fosfat koenzim aracılı Dopa dekarboksilaz enzimli reaksiyon sonucu beyin kan bariyerini aşamayan dopamin nörotransmteri oluşur. Dopamin geçişi kan beyin bariyerinde engellendiği için beyin doku kendi üretimi olan dopamine bağımlıdır. Bu açıdan prekürsör şeklinde sağlanan L-dopa’nın kullanıldığı dopominerjik replasman tedavisi, hem altın standarttır hem de PH’ı L-dopa yanıtı olması açısından diğer nörodejeneratif hastalıklardan ayırmaya yarar.

Patofizyolojik çalışmalarda, beyin dokusunda enerji gereksinimini karşılamak üzere yüksek konsantrasyonda bulunan mitokondrilerin enerji üretiminin bozulması, süperoksit firarı ile oksidatif strese bağlı oluşan serbest radikallerin artışının lipid hasarına yol açması, lipid hasarına bağlı olarak hücrelerde kronik inflamasyonun gelişmesi, inflamatuvar biomoleküllerin birikiminin artması ve buna bağlı olarak azalan proteozom etkinliği ile azalmış protein klirensinin hatalı protein birikimine (α-sinüklein) sebep olması, serbestleşen glutamin ve dönüştüğü glutamatın nöronlarda aşırı uyarıcı eksitoksitelerinin N-Metil-D-Aspartat reseptör aracılı Ca girişine ve beyin dokuda kalsiyum akümülasyonunun hücreyi nekroza sürükleyen sebepler arasında olduğu ortaya konulmuştur.

Genetik yatkınlıkla ilgili olarak SNCA, LRRK2, PINK1 gen mutasyonlarınındaki doninansi ve resesifliği inceleyen çalışmalar mevcuttur. Bununla beraber ağır metal, pestisit birikiminin PH ile ilişkisini gösteren multifaktöriyel temellerini aydınlatmayı hedefleyen çalışmalar da vardır. Güncel konular arasında mitokondriyal disfonksiyon ve oksidatif stresi azaltmada bağırsak mikrobiyotası değişikliğinin önemini ortaya koyan çalışmalar ile emilim sonucu taşınan α-Sinüklein proteinin vagus ile ulaştığı beyin dokuda birikimini gösteren beslenme temelli histopatolojk çalışmalar da bulunmaktadır.

Semptomları hafifletmek ve L-Dopa seviyesini artırmak için bireyin yaşı, ilaç kullanımı disfaji, konstipasyon başta olmak üzere bireyin genel kondisyonu, enerji ve protein gereksinimleri göz önünde bulundurularak, L-Dopa açısından zengin bakla, muz, avokado; tirozin kaynağı olarak tavuk, hindi, yumurta, badem, fındık, kabak çekirdeği; Phe kaynağı olarak süt ürünleri, et, balık, soya fasulyesi kullanımı önerilmektedir. Oksidatif strese karşı C vitamini (turunçgiller, biber, çilek, brokolide), E vitamini (zeytinyağı, ıspanakta), karotenoidlerden özellikle  B-karoten yanı sıra serbest elektron yakalayıcı bir lipid molekülü olan Q10 (somon, ton balığı, fındık, ıspanakta) ve B6, B9, B12 vitaminleri açısından zengin beslenme önerilmektedir. Ayrıca yoğurt, kefir, lahana turşusu, kimchi gibi probiyotikler; sarımsak, soğan, pırasa, muz, kuşkonmaz gibi prebiyotikler de tavsiye edilmektedir. Glutamat içeriğini kısıtlamak ve α-sinüklein birikimini engellemek amacıyla monosodyum glutamat içeren işlenmiş gıdalardan kaçınılması önerilmektedir.

2021 yılı itibariyle iyileştirilmiş sağlık politikası örneği olarak Amerikan Fiziksel Terapi Derneği'nden Parkinson Hastalığı Yönetimi için Fiziksel Terapi Klinik Uygulama Kılavuzu yayınlanmış ve kılavuzda başta hastaların karşılaştığı denge ve koordinasyon sorunlarına çare olması için, duruş kontrolünü iyileştirmeye yardımcı güçlendirici egzersizlerin nitelik ve uygulanması gereken sıklıkları belirtilmiştir.

Bireyin sağlıklı yaşlanmasını desteklemesinde toplum tarafından benimsenecek sağlık politikaları ve bakım modelleri olmaksızın sadece beslenme ve egzersiz ağırlıklı yaklaşımların tavsiye edilmesi sürdürülebilir olmayacağı için genel sağlık politikalarının geliştirilmesi de önem kazanmıştır. Bu açıdan sosyal politikalar ve sosyal hizmet çalışmalarına ağırlık verilmiş ve hastalığın sadece bireyi değil toplumu da ilgilendiren çıktıları (erken tanı ve teşhis maliyeti, ilaç tedavisi, evde bakım ücretleri, bakım verenlerin eğitimi ve destek ihtiyaçlarının karşılanması vb.)  gibi çok katmanlı sosyoekonomik öğelerinin toplumda nezdinde de görünür olması adına kamuoyu oluşturulması adına 11 nisanlar önem kazanmıştır.

Gün kapsamında, dünya genelinde seminerler, farkındalık kampanyaları ve destek etkinlikleri düzenlenmesindeki amaç da hastalık hakkında toplumu sağlıklı yaşlanmaya dair bilinçlendirmek, erken teşhisin önemini vurgulamak hem hastalar hem hastalara bakım verenlere destek olmaktır.