Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan tanıma göre, iş sağlığı, tüm mesleklerde çalışan bireylerin fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden iyilik hallerini koruma, geliştirme ve daha üst düzeylere çıkarma amacını taşıyan sistematik bir yaklaşımdır.
Bu bağlamda, her yıl 4-10 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilen "İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası" etkinlikleri, çalışan sağlığının korunması ve güvenli çalışma ortamlarının teşvik edilmesi amacıyla düzenlenen önemli farkındalık faaliyetleri arasında yer almaktadır.
İş sağlığı ve güvenliği (İSG), günümüzde yalnızca ulusal değil, aynı zamanda küresel düzeyde öncelikli bir halk sağlığı ve çalışma hayatı sorunu olarak kabul edilmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, her yıl 1,9 ila 2,3 milyon kişi işle ilişkili nedenlerle hayatını kaybetmekte, yaklaşık 160 milyon kişi ise ölümcül olmayan meslek hastalıkları veya işle bağlantılı sağlık sorunları yaşamaktadır.
İSG alanının önemi, aşağıdaki temel gerekçelerle giderek artmaktadır:
-
Çalışanların, toplumun büyük bir bölümünü oluşturması ve sağlıklarının, aile bireyleri ile birlikte daha geniş bir toplumsal etki yaratması,
-
İş kazalarının ve meslek hastalıklarının büyük ölçüde önlenebilir olması; buna rağmen yüksek düzeyde sağlık hizmeti ihtiyacı, ekonomik kayıplar, ölümler, sakatlıklar ve işgünü kayıplarının yaşanması,
-
Meslek hastalıklarının ve işle ilişkili hastalıkların türlerinde ve sıklığında gözlemlenen artış,
-
İşyerlerinin çevresel sağlık üzerinde yaratabileceği olumsuz etkiler.
İş kazaları ve meslek hastalıklarının sadece bireysel değil; aynı zamanda sosyal ve ekonomik maliyetleri de bulunmaktadır. İSG önlemlerinin ihmal edilmesi, ülke ekonomisi üzerinde ciddi etkiler yaratabilmekte olup, bu durum gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYH) %1 ila %4’ü arasında bir ekonomik kayba yol açmaktadır. Dolayısıyla, sağlıklı ve güvenli çalışma koşullarının oluşturulması ve sürdürülmesi, yalnızca birey sağlığı açısından değil, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma ve ekonomik verimlilik açısından da stratejik bir zorunluluktur.
İşyeri düzeyinde güçlü bir iş sağlığı ve güvenliği kültürü; çalışanların ve işverenlerin, sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamını temel bir hak olarak gördüğü ve bu hakkın korunması için aktif katkı sunduğu bir örgütsel yapıyı ifade eder. Bu tür bir kültür, iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarının sürekli iyileştirilmesini ve tüm tarafların sürece katılımını temel alır. Olumlu bir İSG kültürünün varlığında çalışanlar, işyerindeki potansiyel riskler ve tehlikeler hakkında endişelerini açıkça dile getirme konusunda kendilerini güvende hisseder; böylece proaktif risk yönetimi ve önleyici yaklaşım mümkün hale gelir.
Sonuç olarak, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması, yalnızca yasal bir yükümlülük değil; aynı zamanda insan onuruna yaraşır bir çalışma yaşamının inşasında temel bir etik ve toplumsal sorumluluktur. Bu doğrultuda yürütülen İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası etkinlikleri, hem bireysel farkındalığı artırmak hem de kurumsal düzeyde koruyucu politikaların teşvik edilmesini sağlamak açısından büyük önem taşımaktadır.
