Sağlık Bilimleri Fakültesi - sbf@gelisim.edu.tr

Çocuk Gelişimi








 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nde çevre sağlığının insan sağlığı üzerindeki etkileri


İstanbul Gelişim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölüm Başkanı Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Nurten Elkin 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nde çevre sağlığının insan sağlığı üzerindeki etkilerinden bahsetti.


Çevre; insanların ve diğer tüm canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak ta etkileşim içinde bulundukları fiziksel, kimyasal, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel bir ortamdır. Çevre kirliliği temel olarak doğada hava, toprak ve su kirliliği şeklinde oluşmakta ve sonuçta insanın da içinde olduğu tüm ekosistemi etkilemektedir. Sanayileşme, teknolojinin gelişmesi ve nüfus artışı sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar sonucu doğa ve çevre etkilenmekte, kirliliğin boyutu her geçen gün hızla artmaktadır.  İster kentsel, ister kırsal alanlarda olsun doğal kaynaklarımız olan hava, toprak ve su çeşitli nedenlerle kirlenerek bitki ve hayvan varlığına zarar verdiği gibi besin zinciri yoluyla insan sağlığını da olumsuz etkiler. İçinde yaşadığımız doğa, kendine özgü fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklere sahiptir. Bu özellikler dikkate alındığında çevre kirliliğini fiziksel, kimyasal ve biyolojik kirlenme olarak sınıflandırabiliriz. Hava, toprak ve su kirlenmesi doğrudan hastalık nedeni olabileceği gibi bazı hastalıkların yayılmasını kolaylaştırabilir veya bazı hastalıkların seyrini etkileyebilir.


Hava Kirliliği

Soluduğumuz havanın kalitesi sağlığımız üzerinde doğrudan etkilidir. Soluduğumuz hava azot (N2), oksijen (O2), argon (Ar), karbondioksit (CO2) içermektedir. Soluduğumuz havada bunlara ilaveten yaklaşık % 0,25 su buharı bulunmaktadır. Bu karışım içinde insanlar için en önemli gaz oksijendir. Sadece kirletici gazların havada bulunması değil, oksijenin azlığı, normal havanın bileşiminde bulunan gazların oranlarındaki değişimi de hava kirliliği olarak adlandırılmaktadır. Nüfus artışı, kentlerin büyümesi, ulaşımın yoğunlaşması, endüstrinin gelişmesi hava kirliliği artışını da beraberinde getirmekte ve solunan havanın içeriğindeki etkilerini artarak sürdürmektedir. Trafik, ulaşım, endüstri ve ısınmadan kaynaklanan kirleticiler hava kirliliğinin en önemli etkenleri iken; meteorolojik olaylar, topografik yapı, kimyasal dönüşüm süreçleri de hava kirliliği ve iklim üzerinde olumsuz etkilere sahiptir. Hava kirliliği; doğal aktiviteler veya insan aktiviteleri kaynaklı olabilir. Örneğin orman yangınları ve şimşekler gibi doğal aktiviteler atmosferin azot oranının artmasına neden olur. Diğer taraftan, çeşitli amaçlarla yakılan ateşler, meydana gelen yangınlar, fabrika ve ev bacalarının dumanları ve araçlardan çıkan egzoz gazları havaya bol miktarda karbon monoksit, kükürt dioksit ve nitrik asit gibi zehirli gazların salınmasına neden olur. Dolayısıyla ister doğal yollarla isterse insan kaynaklı oluşan gaz salınımları atmosferdeki gaz oranlarını değiştirerek kirlenmeye neden olabilir. Dünya genelinde milyonlarca insan, yasal olarak güvenli standart konsantrasyonların üzerinde hava kirleticisine maruz kalmaktadır. Mortalite risk faktörleri arasında hava kirliliği sekizinci sıradadır ve gelişmekte olan ülkelerdeki ölümlerin %2,5’inden sorumludur.  Dünya Sağlık Örgütü hava kirliliğinin yılda üç milyondan fazla beklenmeyen ölüme yol açtığını tahmin etmektedir. Teknolojinin gelişmesi ve dolayısıyla enerji tüketiminin fazlalaşması, nüfusun ve ısınma gereksiniminin artması, kentlerin büyümesi, motorlu araç kullanımının yaygınlaşması ve endüstriyel sanayide genişleme hava kirliliğinin esas sebepleridir. Hava kirliliği; iskemik kalp hastalıklarında artışa, akciğer gelişiminde gerileme, solunum fonksiyonlarında azalma, solunum sistemine ait semptomlarda artma, astım ve kronik obstruktif akciğer hastalığının (KOAH) alevlenmesine neden olur. Bunlara bağlı olarak hastane başvurularında artışa ve kardiyopulmoner ölüm hızında yükselmeye neden olabilir. Nörolojik sistemlerde hücresel, moleküler ve inflamatuar yolaklara etki ederek doğrudan hasar oluşturur veya santral sinir sistemi ilişkili hastalıklara yatkınlığı artırır.


Toprak Kirliliği

Toprak; canlı doğal kaynakların varlıklarını sürdürebilmeleri için hava ve su ile birlikte vazgeçilmez, doğal bir kaynaktır. Toprak kirliliği, insan etkinlikleri sonucunda, toprağın fiziksel, kimyasal, biyolojik ve jeolojik yapısının bozulmasıdır. Söz konusu kirliliğin, toprakta yanlış tarım teknikleri, yanlış ve fazla gübre ile tarımsal mücadele ilaçları kullanma, atık ve artıkları, zehirli ve tehlikeli maddeleri toprağa bırakma sonucunda ortaya çıktığı belirtilmektedir Günümüzde toprak kirliliğinin küresel bir sorun haline geldiği bir gerçektir. Genellikle kötü hijyen alışkanlıkları, tarımda aşırı ilaç kullanımı, katı ve sıvı atıkların yok edilmesiyle ilgili yetersizlikler, plansız kentleşme, hayvancılık atıkları, sanayi ve madencilik atıkları, arıtılmamış kirli suların tarım arazisinde sulama amacıyla kullanılması, radyoaktif kirlilik ve hava kirliliği serpintileri gibi birçok sebepten dolayı toprak kirliliği oluşmaktadır. Bu etkenler sonucu ortaya çıkan ağır metallerle kontamine olmuş topraklarda yetiştirilen sebze ve meyveler ile hayvanların otladığı meraların kirlenmesi sonucu insan sağlığı da olumsuz olarak etkilenmektedir. Toprak kirliliği, doğada giderilemeyen ve dönüşümü olmayan kirliliktir. Gerek hava kirliliği, gerekse su kirliliğinin doğadaki son noktası toprak kirliliğidir.


Su Kirliliği

İnsan vücudunun üçte ikisinden fazlası sudur. Bazı hastalıklar, vücut suyunun azalmasına neden olarak insan sağlığı için büyük tehlike oluşturur. Örneğin, ishallerde meydana gelen ölüm nedenlerinden en önemlisi su kaybıdır. Su, vücudumuzda kan ve doku sıvılarının temel bileşenidir. Vücudumuzda meydana gelen tüm fizyolojik olayların yürütülmesinde suya gerek vardır. Yaşamsal öneme sahip olan suyun kirlenmeden, zararlı kimyasal maddeleri ve hastalık yapıcı mikroorganizmaları içermeyecek şekilde kullanılmasının sağlanması gerekir. Aynı şekilde kullanılan ve atık hale gelen suyun da insanlara zarar vermeyecek şekilde uzaklaştırılması sağlık açısından önemlidir. Elverişsiz alt yapıya sahip olan bölgelerde kullanılan suyun ve diğer atıkların doğrudan akarsulara, denizlere, hatta göllere ulaşması mümkündür. Bu durum yüzeysel ve yer altı sularının kirlenmesine ve yaşamsal öneme sahip olan suyun sağlık için tehlikeli bir boyuta ulaşmasına yol açmaktadır. Su kirliliği; endüstriyel, evsel, tarımsal ve ısısal şeklinde görülmektedir. Endüstriyel kirlenme: Enerji santralları, çelik fabrikaları, kâğıt fabrikaları, rafineri ve otomobil fabrikaları, kimyasal madde üretim fabrikaları, tekstil fabrikaları ile olmaktadır. Evsel kirlenme: Evsel kirlenme etkenlerinin başında lağım ve çöpler gelir. Bol miktarda fosfat ve nitrat içeren deterjanlar da evsel atıklar arasında yer alır.  Tarımsal kirlenme: Tarımda üretimi artırmak amacıyla kullanılan kimyasal gübreler, böceklerle savaşmakta kullanılan bir takım kimyasal maddeler ve pestisitler yağmur suları ile toprak atına geçerek yer altı sularının kirlenmesine, akıntılarla akarsulara ulaşan kimyasal maddeler akarsulardaki canlı hayatının sona ermesine neden olabilir.  Isısal kirlenme: Nükleer reaktörlerde, elektrik santrallerinde ve diğer endüstriyel alanlarda makinaların soğutulması amacıyla kullanılan su ısısal kirlenmeye neden olur.  Sularla İlişkili Hastalıklar; sulardan kaynaklanan, su yokluğundan kaynaklanan, suda yaşayan canlılarla bulaşan ve sularla bağlantılı vektörlerle bulaşan hastalıklar şeklinde olabilmektedir.

      Sonuç olarak; çevre insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları fiziksel, kimyasal, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel bir ortamdır. Yaşamamız için gerekli olan hava, toprak ve suyun sağlığımız açısından önemi büyüktür. Dolayısıyla, sağlıklı bir yaşamın sürdürülmesi ancak sağlıklı bir çevre ile mümkündür.